Prof. Dr. Fehmi Cem Küçükerdönmez, Retina Hastalıkları ve Retina Cerrahisi - İzmir Göz Doktoru

1. DİYABETİK (ŞEKER HASTALIĞINA BAĞLI) GÖZ HASTALIĞI NEDİR?

Diyabetik göz hastalığı, bu hastalığa yakalanan kişilerde görülebilecek bir grup göz rahatsızlığını ifade etmektedir. Bu rahatsızlıkların tümü ciddi görme kaybı ve hatta körlüğe neden olabilmektedir. Diabetik göz hastalığı sonucu karşılaşılabilecek en önemli problemler: Diabetik retinopati: Retina (ağ tabaka) damarlarının şekere bağlı tahribatı sonucu ortaya çıkar.

Katarakt: Lensin (göz merceği) bulanıklaşmasıdır. Şeker hastalarında katarakt daha erken yaşta ortaya çıkmaktadır. Glokom (göz tansiyonu):Görme siniri harabiyeti yaparak görme kaybına neden olmaktadır.Diyabetli bir hastada glokoma yakalanma riski diğer yetişkinlere oranla yaklaşık iki kat daha fazladır.

2. DİYABETİK RETİNOPATİ NEDİR?

Diyabetik retinopati diyabete bağlı göz hastalıkları içerisinde en sık görülenidir ve yetişkinlerde önemli bir körlük sebebidir. Retina tabakasındaki damar yapısının bozulmasıyla ortaya çıkar bunun sonucu olarak diyabetik retinopatili bazı insanlarda damar içerisindeki kanın sıvı kısmı dışarı sızabilmektedir. Hastalık ilerledikçe, retina yüzeyinde anormal yeni damar oluşumları meydana gelmektedir.

Diyabetik retinopatisi olan hastaların başlangıçta görmelerinde bazı değişiklikler ortaya çıkabilir. Diyabetin süresiyle diyabetik retinopatinin ortaya çıkma ve görme kaybına gidebilecek ciddi retina problemlerinin görülme olasılığı artmaktadır. Diyabetik retinopati genellikle her iki gözü birlikte etkilemektedir. Diyabetik retinopatinin dört evresi vardır.

Prof. Dr. Fehmi Cem Küçükerdönmez, Retina Hastalıkları ve Retina Cerrahisi - İzmir Göz Doktoru

1. Hafif proliferatif olmayan retinopati: Bu en erken evredir ve mikroanevrizmalar oluşur. Bunlar retinanın küçük kan damarlarının duvarlarındaki baloncuklardır.

2. Orta proliferatif olmayan retinopati: Hastalık ilerledikçe retinayı besleyen bazı damarlar tıkanır.

3. Şiddetli proliferatif olmayan retinopati : Bu evrede tıkanan damar sayısının artmasıyla birlikte retinada beslenemeyen alanlar ortaya çıkar. Bu beslenmesi bozulan alanlardan bazı sinyaller gönderilerek yeni damar oluşumu uyarılır.

4. Proliferatif diyabetik retinopati: Bu en ileri evredir. Retinanın  damar oluşumu için gönderdiği sinyallerin sonucunda yeni damarlar oluşur. Bu durum proliferatif diyabetik retinopati olarak adlandırılmaktadır.Bu yeni damarlar anormal yapıda olup çok kolay kanayabilirler.Bunlar, retina yüzeyi veya gözün içini dolduran saydam vitreus jeline doğru büyüyebilirler.Bu damarlar kanadığında ciddi görme kaybı hatta körlük meydana gelebilmektedir.

3. BU HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? NASIL GÖRME KAYBINA NEDEN OLMAKTADIR?

Genellikle hastalığın erken evrelerinde hastanın herhangi bir şikayeti olmamaktadır ayrıca ağrı da yoktur. Diyabeti olan hasta şikayetlerin ortaya çıkmasını kesinlikle beklememelidir. Yılda en az bir kere genişletilmiş göz bebeğinden detaylı bir göz dibi muayenesi yaptırılmalıdır.

Diyabetik retinopati sonucu hasar gören kan damarları iki yolla görme kaybına neden olmaktadır:

 Kolaylıkla kanayan, anormal kan damarları gelişebilir ve bunların göz içine kanaması sonucu görmede bulanıklık ortaya çıkar. Bu olay hastalığın en ileri ve dördüncü evresi olan proliferatif retinopati evresinde gerçekleşmektedir. Kan damarları gözünüzün vitröz jelininin (gözü dolduran jel madde) içine kanadığı için bu durum meydana gelir. Bu da gözünüzün içinde görüşünüzü engelleyen koyu renkli bir perde olarak görülür. Bir süre sonra – bazen haftalar, bazen aylar – sızan kan sonunda emilebilir ve görüşü düzelebilir.

 Diyabet hastalığı nedeniyle bozulan kan damarı duvarlarından kanın sıvı kısmı keskin ve merkezi görmenin gerçekleştiği makulanın (sarı nokta) merkezine sızabilir. Sızan sıvı makulada şişme ve görmede bulanıklaşmaya neden olur. Bu durum makula ödemi olarak adlandırılmaktadır. Makula ödeminin ortaya çıkma riski her ne kadar hastalık ilerledikçe artsa da hastalığın herhangi bir evresinde görülebilmektedir. Proliferatif diyabetik retinopatisi olan hastaların yaklaşık olarak yarısında aynı zamanda makula ödemi de bulunmaktadır.

4. KİMLER DİYABETİK RETİNOPATİ RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYADIR?

Gerek tip I gerekse tip II diyabeti olan tüm insanlar için bu risk bulunmaktadır. Bu nedenle diyabeti olan herkesin en azından yılda bir kere genişletilmiş göz bebeğinden kapsamlı bir fundus ( göz dibi) muayenesi yaptırmasında fayda vardır. Bir kimse ne kadar uzun süredir diyabet hastası ise bu kişide diyabetik retinopati gelişme riski o kadar fazlalaşmaktadır.

Diyabet hastalarının yaklaşık olarak %40-45'inde herhangi bir evrede diyabetik retinopati görülmektedir. Diyabetik retinopatisi olan bir hastaya doktoru tarafından hastalığın ilerlemesinden korunmak amacı ile tedavi önerilebilir.

Diyabet kontrol altına alınmazsa, diyabetik retinopatiye yakalanma riski de artar. Kan şekerinizin yüksek olması yanında yüksek tansiyon sorununuz olması da diyabetik retinopatiyi kötüleştirir. Ayrıca kolesterol seviyeniz yüksekse (kanınızda trigliserit adı verilen yağ asidinin yüksek seviyede olması) ve gebeyseniz de diyabetik retinopati riskiniz artar.

Gebelik esnasında diyabetik retinopati, diyabetli gebe için problem olabilmektedir. Görmenin korunabilmesi için tüm diyabetik gebelerin mümkün olan en kısa sürede detaylı bir göz dibi muayenesi yaptırmasında fayda vardır. Gebelik esnasında doktorunuz tarafından ilave bir takım tetkikler istenebilir.

5. BU HASTALIKTA GELİŞEN KOMPLİKASYONLARDAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?

Eğer diyabet hastası iseniz en azından yılda bir kere detaylı bir göz dibi muayenesi yaptırmalı ve şunları aklınızda tutmalısınız:

 Proliferatif retinopati hiç bir semptom olmaksızın gelişebilir. Bu ileri evrede hasta, görme kaybı açısından yüksek risk altındadır.

 Makula ödemi, diyabetik retinpatinin herhangi bir evresinde ortaya çıkabilir.

 Doktorunuz gözünüzde diyabetik retinopatinin herhangi bir evresini veya makula ödemini saptadığında bunu size belirtecektir. Görmenizde değişiklik olsun veya olmasın erken tanı ve zamanında tedavi görme kaybını önleyebilir.

Eğer hastada diyabetik retinopati tespit edilmişse daha sık göz muayenesi gerekebilir. Proliferatif retinopatisi bulunan hastalar, zamanında tedavi ve düzenli takip sayesinde körlük risklerini %95 oranında azaltabilirler.

Diyabetli hastalar üzerinde yapılan çalışmalar, kan şekerinin iyi kontrolünün retinopatinin ortaya çıkış ve ilerleyişini yavaşlattığını  göstermektedir. Kan şekerini mümkün olduğunca normal sınırlara yakın olarak tutabilen diyabet hastalarında aynı zamanda böbrek ve sinir hastalığı da daha az görülmektedir. İyi bir kan şekeri düzeyi kontrolü laser ihtiyacını da azaltacaktır.

Diğer bazı çalışmalar yüksek kol tansiyonu ve kolesterol düzeyinin düzeltilmesi ile görme kaybı riskinin azaltılabileceğini göstermiştir.Bunların düzeltilmesi görmenizi korumaya yardımcı olacağı gibi genel sağlığınız için de önemlidir.

6. DİYABETİK RETİNOPATİ VE MAKULA ÖDEMİ NASIL TESPİT EDİLİR?

Diyabetik retinopati ve makula ödemi şunları içeren kapsamlı bir muayene esnasında saptanır:

1. Görme keskinliği testi: Değişik mesafelerde görme düzeyi ölçülür.

2. Göz bebeği genişletilerek yapılan göz muayenesi: Göz bebeğinizi genişletmek amacıyla gözünüze damlalar damlatılır. Bu sayede göz doktorunuz gözünüzün içinde daha geniş alanları tarayabilir ve hastalığa ait bulgu olup olmadığını araştırır. Doktorunuz özel bir lens kullanarak gözünüzün retina tabakasında ve görme sinirinizde herhangi bir tahribat olup olmadığını araştırır. Bu muayene sonrasında yakın görmeniz uzun saatler boyunca bozuk kalabilr.

3. Göz Anjiyografisi ve retina tomografisi: Fundus floresein anjiyografisi (göz anjiyosu) ve OCT (optik koherans tomografi) gözdibi ayrıntılı değerlendirmek için kullanılan tetkik yöntemleridir.

7. DİYABETİK RETİNOPATİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Diyabetik retinopatinin ilk evrelerinde makula ödemi olmadığı sürece tedavi gerekmeyecektir.

Diyabetik retinopatinin ilerlemesinden kaçınmak için şeker hastalarının kan şekeri, kan kolesterolü ve kan basıncı düzeylerinin mutlaka sıkı kontrol altında tutulmaları gerekmektedir. İleri evrelerde ise Laser tedavisi uygulanır.

Laser tedavisinde amaç anormal kan damarlarının kapatılmasına yardımcı olmaktadır. Doktorunuz gözünüzün retina tabakasında anormal damarların kapanması için makula bölgesinden uzakta 1000-2000 laser yanığı oluşturur.

Tedavi genellikle iki veya daha fazla seansta tamamlanmaktadır. Her ne kadar tedavi sonrası çevre görmede azalma olabilse de amaç laser tedavisi  ile mevcut görme düzeyinizi korumaktır. Laser tedavisi renk görme ve gece görme düzeyinizde hafif bir azalmaya neden olabilir.

Laser tedavisi anormal kan damarları kanamaya başlamadan önce uygulandığında daha etkili olmaktadır. Bu nedenle diyabet hastaları düzenli olarak genişletilmiş göz bebeğinden detaylı göz dibi muayenesi yaptırmalıdır. Kanama başlasa bile kanama düzeyine bağlı olmak koşuluyla yine de laser tedavisi mümkün olabilir.

8. LASER TEDAVİSİ NASIL UYGULANIR?

Lazer tedavisi doktorunuzun çalıştığı klinikte uygulanır. Öncelikle göz bebeğiniz damlalarla genişletildikten sonra gözünüze uyuşturucu damla damlatılır.

Laser tedavisi loş bir odada uygulanır. Siz başınızı laser aletine yerleştirdiğinizde doktorunuz gözünüzün üzerine özel bir lens yerleştirir. Tedavi esnasında ışık parlamaları görebilirsiniz. Bu ışıklar rahatsızlığa neden olan bir acı ortaya çıkarabilir. Tedaviden sonra sizi evinize götürecek bir yardımcıya ihtiyacınız olabilir. Göz bebekleriniz tedavi sonrası bir kaç saat boyunca büyük olacağından yanınızda güneş gözlüğü getirmenizde fayda vardır. Günün geri kalan kısmında muhtemelen görmenizde hafif bir bulanıklık olacaktır. Eğer ağrınız olursa doktorunuz tedavi önerebilir.

Lazer tedavisi ve düzenli takip  körlük riskini %90 oranında azaltabilmektedir. Ne yazık ki lazer tedavisi daha  önceden kaybedilmiş olan görmeyi genellikle düzeltememektedir. Bu nedenle  görme kaybını önlemenin en iyi yolu diyabetik retinopati tanısının erken dönemde  konmasıdır.

9. MAKULA ÖDEMİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Makula ödeminde günümüzde en etkin tedavi yöntemi intravitreal (göz içi) enjeksiyondur. Bu tedavi yönteminde göz içerisine küçük bir iğne ile özel ilaçlar enjekte edilmektedir. Bu uygulama genellikle ameliyathanede yapılmaktadır. İşlem çok kısa sürmekte ve genellikle hasta hafif bir iğnelenme hissetmektedir. Hasta işlem sonrası evine gidebilmektedir. İlaç etkisinin ortaya çıkması birkaç haftayı bulabilmektedir, sonrasında tekrar uygulamalar hastalığın şiddetine göre gerekebilmektedir.

Göziçi Kortizon enjeksiyonu ile makula ödeminde çok iyi sonuçlar alınabilmekle birlikte, katarakt ve göz tansiyonu gibi yan etkiler mevcuttur. Ayrica belirli bir süre sonra uygulamanın tekrar edilmesi gerekebilmektedir. Anti-VEGF adı verilen ve sarı nokta hastalığında da kullanılan ilaçlar ise ödemin tedavisinde oldukça etkin olup, yan etkileri azdır. Ancak yine de tedaviye yanıt vermeyen olgular görülebilmekteve tekrar enjeksiyon gerekebilmektedir.

Makula ödeminde uygulanan bir tedavi türü de yine laserdir. Bu yöntem fokal (odaksal) laser tedavisi olarak isimlendirilmektedir.

Makulayı çevreleyen retinada sızıntıya neden olan bölgeye çok sayıda küçük laser yanığı yerleştirir. Bu yanıklar sızıntıyı yavaşlatarak makulada biriken sıvı miktarını azaltır. Genellikle tedavi tek seansta tamamlanmaktadır. Bazen daha yoğun tedavi gerekebilir. Fokal laser tedavisi mevcut görmenin korunabilmesine yardımcı olur. Aslında bu tedavi görme kaybı riskini %50 oranında azaltmaktadır.  Oldukça küçük bir grup hastada eğer görme kaybı oluşmuşsa bir miktar görme artışı olabilmektedir. Eğer görme kaybınız olursa göz doktorunuzla irtibata geçmelisiniz. Laser tedavisi ve intravitreal enjeksiyon tedavisine dirençli bazı olgularda ve görme merkezi üzerinde göz jelininin çekinti uyguladığı hastalarda vitrektomi ameliyatı da makula ödemi tedavisinde uygulanabilmektedir.

10. VİTREKTOMİ NEDİR?

Eğer gözünüzün içinde çok fazla kanama varsa veya kanama çekilmiyorsa görmenizin tekrar düzeltilebilmesi için vitrektomi ameliyatı uygulamak gerekebilir. Ayrıca çok ileri evre retinopatide göziçerisinde traksiyonel retina dekolmanı adı verilen ve kalıcı görme kaybı ile sonuçlanan ağır komplikasyonlar oluştuğunda bu ameliyat gerekli olmaktadır.

Vitrektomi ameliyatı lokal veya genel anestezi ile uygulanabilir. Doktorunuz ameliyat sırasında gözünüzün içine girebilmek için küçük bir kesi oluşturur. Daha sonra bu kesiden göz içerine sokulan özel bir aletle kanla bulanık hale gelmiş olan vitreus jeli (göz küresinin içini dolduran jel kıvamındaki madde) boşaltılır. Göz içindeki vitreus jeli özel bir sıvı (dengeli tuz solüsyonu) ile değiştirilir. Vitreus jelinin yapısının büyük bölümünü su oluşturduğundan ameliyat sonrasında dengeli tuz solüsyonu ile vitreus jeli arasında bir fark hissetmezsiniz.

Ameliyattan sonra göziçine silikon yağı veya gaz gibi tampon maddeler verilebilir. Bu maddelerin verilmesi hastanın belirli bir süre- genellikle birkaç hafta yüzüstü veya doktorun öngördüğü pozisyonda yatmasını gerektirebilir. Gaz zamanla emilmesine rağmen, silikon yağı başka bir operasyonla göziçinden alınmaktadır. Gaz verilen hastaların belirli bir süre uçak yolculuğu ve yüksek irtifadan kaçınmaları gereklidir. Eğer her iki gözün de ameliyat olması gerekiyorsa öncelikle bir göz ameliyat edilir birkaç hafta sonra diğer gözünüze ameliyat uygulanır.

Vitrektomi operayonundan sonra evinize gidebilirsiniz. Bazı hastalar gece boyunca hastanede kalabilir. Ameliyat sonrası gözünüzde kızarıklık ve hassasiyet olacaktır. Gözünüzü korumak amacıyla bir süre gözünüz kapatılabilir. Ameliyat sonrası enfeksiyondan korunmak için bazı damlalar kullanılır.

11. LAZER VE VİTREKTOMİ RETİNOPATİNİN TEDAVİSİNDE ETKİLİ MİDİR?

Evet. Her iki tedavi de görme kaybının azaltılmasında oldukça etkilidir. Proliferatif retinopatisi olan hastalar zamanında ve uygun tedavi aldıklarında 5 yıl içerisinde kör olma riskleri  % 5 civarındadır. Her ne kadar her iki tedavi yönteminin başarı oranı oldukça yüksek olsa da bu yöntemler diyabetik retinopatiyi ortadan kaldırmamaktadır.

Bir kez proliferatif retinopati ortaya çıktığında her zaman için yeni bir kanama ortaya çıkma olasılığı vardır. Görmenizin korunabilmesi için bir kereden daha fazla tedaviye ihtiyaç olabilmektedir